Emziren Anne: Mart 2015

Mart 27, 2015

Tası Tarağı Toplayın, Taşınıyoruz!

-Yahu sen kaç sene emzireceksin?

-Vallahi hedef 2 sene. İşte kısmet, o arada 2. ye karar verirsek onu da emzirmek istiyorum. Aşağı yukarı bir 5-6 sene sürebilir emzirmeyle vedalaşmam.

-He o zaman 6 sene sonra blogu kapatacak mısın? Yoksa eskidenemzirenanne / artıkemzirmeyenanne mi olacaksın? Yav değiştir şu ismi yav!

Bu şu bloğun kısacık ömründe kim bilir kaç kez yaşadığım bir diyalog. Bu işte bir iş var dedim; yoksa isim tutmadı mı? Acaba uzun vadeli olmaz mı bu isim? diye düşündüm ve 2 saniye sonra fark ettim ki, evet,  ben hep emzirmeyeceğim:)

Bir zamandır bitim kanlandı bitim kanlandı diye yazıyordum zaten. Genel tarzım olarak heyecanla bir işe kalkıp, bir gazla alelacele bir karar vermek istemedim bu sefer. Yoksa "Heh bu isim daha güzel oldu" diyerek kalkıp "şuanemzirenanne" gibi çok akıllıca (!) bir çözüm getirebilirdim yoksa. Ben de yaklaşık 1 ay konuyu şöyle bıraktım suyun üzerine kendi kendine salınsın. Dalgalarla rüzgarla bir gezsin bakalım, sonunda hangi kıyıya yanaşırsa oradan karaya ayak basayım dedim :) Gezinirken beynimde, yazılarımı okudum; kelimelerime bakındım ortaya kim çıkmış diye. Nasıl bir anne olmuşum ben? Bu bloğu izleyen insanlar "Dur bakalım bizim ..... yine ne yazmış?" derken; ben onların neyi oluyorum? Sıfatım nedir?

Aklımda beliren sıfatlar arasında ilk ve en çok içime sinen sıfatı aldım girdim Godaddy'ye. Baktım domain'i boş mu diye; boşmuş. Çok yakın arkadaşlarımdan oluşan bir gruba kamuoyu yoklaması da yaptıktan sonra onlardan da tam puan aldığı için Göksel'le benim gerçekten de emziren bir anneden çok öyle bir anne olduğuna karar verip o domain'i aldık. Hah! Hayatımda ilk defa kendi kendime böyle bir işe girdim. Ben kiiiiim internet sitesi kurmak kim :)

Neyse ki web dünyası yıllar evvel benim gibi kelimelerinden teknolojiye beyninde yer kalmayan ( hadi oradan üçkağıtçı!:) ) insanlar için adım adım bu işler nasıl yapılır anlatan sunumlar, siteler açmış.

Bu uğraşlar da ayrıca bir 2 haftadır devam ediyor. Zaten bunun 10 günü evde tek başına geçti, bildiğiniz gibi. Nasıl travmaysa daha kendime gelemedim.

Şimdi siteyi hazırlıyorum. Kısa zamanda artık tamamen oraya taşınıyorum. Bana daha da yakın, çok yakın bir yerden aldım bu sefer evi; beni bilen çok sevecek orayı. Pek havadar:)

Siz beni Emziren Anne tanıdınız ama hikayelerini okuduğun kadın zaten hep çaylak bir anneydi ;)

Mart 24, 2015

Evde Tek Başına vol.3

Ah Göksel dönecekti de, Cumartesi akşamı Murat'ı beraber yıkayacaktık. Sonra onu uyuttuktan sonra oturup haftalarımızın nasıl geçtiğinden bahsedip tatlı tatlı Survivor'a söylenecektik...

Hayaller hayaller. Ama hayat insanın hiç de planladığı gibi olmuyor.
(Burada fonda uzaktan acılı bir bağlama sesi peydahlanır..)

Cumartesi Göksel eve hasta geldi. Hah işte kaderin falsolu topu! Göğsümde yumuşatıp kornere çıkarttım demek isterdim ama maalesef gol oldu.

3 gündür evin kurtarılmış bölgeleri var. Murat Zone ve Göksel Zone olarak ayrılmış odalar, koltuklar, yastıklar, bardaklar... vs. Her bölgeye giriş izni tabii ki sadece bende. Enfekte alana girip çıkarken zırt pırt ellerini yıkamaca, ortam havalandırma da cabası.

Sen misin bir bebeğin yükü ağır geldi 1 haftada diyen? Al sana 2 bebek ! 1'i hele teee 35 yaşında ve hasta!

Şuradan sesimi duyurabildiğim babalara sesleniyorum. Hatta dur dur; sadece baba değil, bir kadınla yaşayan bütün erkeklere sesleniyorum. KENDİNİZE İYİ BAKIN! Sağlıklı kalın! Allah'ınızı seviyorsanız hasta olmayın! O yanınızdaki kadına acıyın, kendinize iyi bakın.

Nedense hasta olan erkekte hastalıkla beraber başka bir durum da ortaya çıkıyor. Buna bütün hastalıkların yan etkisi diyebiliriz. Bu durum mızmızlanma ve söylenme gibi semptomlarla ortaya çıkıp, hastalığın ilerlemesi ile çemkirme, hastalığın abartılarak yardıma muhtaç bir haldeymiş gibi kendini lanse etme gibi daha zorlayıcı hallere dönüşebiliyor.

Ben Göksel böyleydi demiyorum, asla! O da farkında hayallerimin suya düştüğünün. Hatta sadece hayallerim değil; ben de göl kenarında oynarken suya düşmüş, üstünde sudan ağırlaşmış paltosunun ağırlığı altında küçücük kalmış saftirik bir kızcağız gibi başım önümde ayaklarıma baka baka geziniyorum evde. Baya hayaller, üst baş batmış durumdayım.

Murat'tan evvel daha da nazı geçen kocam, artık gerçeklerin farkında olacak ki bu hastalıkla gelen nazlanma sendromunun pençesine düşmedi bu sefer çok. O da farkında ne ben ona eskisi gibi yetebilirim ne de kendisinin çok dağılıp ayılıp bayılmalara fırsatı var. Zira ayılıp bayılacak alan tahsis edilmedi kendisine bu sefer. Yavrucuğum yazık kendi halinde hastalığını yaşıyor; veriyorum ıhlamurunu adaçayını içiyor, limonunu ye diyorum "Yeaaaa ama bunun beyaz kısmı acıı oliiyeaaaa" demeden "Evet canım, C vitamini di mi? Yiyeyim?" deyip yiyor. Maşallah kuzu gibi :)

Hatta o kadar aktif bir kuzu ki, bana bile sardı.

Ellerini yıkadın mı? Bilgisayarı demin ben kullandım çünkü. O bardağı makinaya ben koyayım sen elleme, dur sana bir sandoz yapalım. Ne! Üstünü mü çıkarttın sen? E üşüyeceksin! Esra... nasıl hissediyorsun? Var mı bir şeyin?

Ben de hiç böyle bir hasta koca modeli ile karşılaşmadığım için şaşkınlıkla cevap vermeye çalışıyorum. Demek ki dedim ya ben önceden yanlış yapıyordum aşırı ilgi göstererek ve onu bunu manipüle etme fırsatı sağlayarak, ya da  önceden benim o kadar da yorulmadığımı ve biraz daha efor sarf edebileceğimi düşünüyordu. Ya da Murat karşısında baştan yenik başlayacağı bir yarışa soyunmayarak akıllıca bir yol seçti kendine.

Sebebi ne olursa olsun bu mecradan da kendisine kendi yağında kavrulan bir hasta olduğu için tekrar teşekkür ederim:)

Ama tabii bu bile benim gözlerimin bir uykusuzluktan kan çanağı gibi olmasına engel değil. Aman canım, bahsetmeye değmez tabii. Uykusuz olamayan anne mi var zaten? Yazmadım farz edin bu son cümleyi.

İlk evde tek başına'da yaptığım gibi bir checklist yapacak olursam, değişen çok şey olduğunu görebiliriz:

Yemek - dışardan
Su - Çok şükür var
Ev - dağınık ve temizimsi (çok zorlama Esra)
Murat - yıkandı, tok, temiz, uykuda
Baba - Hasta, tok, temiz, uykuda
Anne - tok, pis, yorgun, uykusuz

Sonuç: Bekar ya da bir sebepten tek başına bebek büyüten anneler, sizi toplayıp Orta Doğu'ya salsak ne IŞID kalır, ne başka bir şey. Tertemiz olur oralar; çölü kumu pisi gider hep bağ bahçe olur! O kadar  gönülden inanıyorum, onların yapamayacağı şey yok.

Bu da benden akşam akşam dumanı üstünde bölgesel çözüm önerisi!

Mart 21, 2015

Evde Tek Başına vol.2

18.03 - 21.03
06:00 -
 
Murat uyandı...
 
%&%+^+%&/&%%//%+'''^++^'!é'^++'!é!'+%/)08631é!'++%%%^'éé''+%


 
 
(Hı? Ne? Ne oldu ya? Heh evet)
 
Eeeee bugün Göksel geliyor. Neticede çok da zor değilmiş canım. Eşsiz de 3 -5 gün bakılıyormuş.
 
(ZzZzZzzzz....)

Mart 17, 2015

Evde Tek Başına vol.1

Göksel zorunlu bir iş seyahati yapmak durumunda kaldı ve biz Murat'la macera dolu haftamıza başlıyoruz!

16.03.2015
11:00 - 18:00

Her şey her zaman olduğu gibi rutin işledi. Pazartesi olduğundan günlük gezintimizi semt pazarında yaptık. Murat'la atladık gittik. Bu hafta dışardan yemek söyleme potansiyelimi köreltmek için (e hadi dene bakalım...:) O Multinet o masada kuzu gibi yatarken, bu çabalar çok gülünç sevgili Esra! ) bol bol sebze meyve aldım. Yemek yapıp, onları bitirmek zorunda kalayım diye.

Eve geldik, oynadık. Yemek yaptım, banyosunu hazırladım. Banyo, yağlanma-masaj, uyku seansını Gökselsiz zorlana zorlana tamamladık. Sanırım Murat da hissetti; normalde banyoda mutlu mesut bizi ıslatırken çok huysuzdu. Neyse ki uyudu.

17.03.2015
06.25

-Yapma Murat yaaa. Yapma be annecim. Bari 7 olsaydı saat. N'olur esneme! Aghhhh.. Esnedi ya. Uyandı adam.

07.35

-Aha esnedi. Erken uykusu geldi. Zibidi seni. Demiştim sabah erken kalktın diye. Hadi uyuyalım annecim. Ben de yatarım bir 1 saat daha efsane olur, ilaç gibi olur, dökülüyorum.

08.09

- Pof.. Tam dalıyordum ya. Neyse en azından uzandım. Geldim Anneeeciiiğğiiiim :)

11:30-13:30 - Öğrenci geldi. Murat annemle.

-Hııı hııımmm.. hımm evet.. Olduu... (Ay ne dedi çocuk yaa... Acaba uyudu mu Murat? Dur soru sordu galiba, sustu bana bakıyor) Efendim? Hıh?
....
Eve döndüm. Yeni uyutmuş annem. Yemek ,kahve, sohbet, duş(Yaşasın!) ..vs. Murat uyandı.

17:00 - 21:34(Şuan)

Murat son gündüz uykusundan uyandı. Bu önümdeki 2.5 saatte yemek ısıtmam, yemem, banyosunu hazırlamam, emzirmem, altını değiştirmem, yıkamam, yağlayıp masaj yapmam, oğlanı uyutmam, pompa malzemelerini yıkayıp hazırlamam, bulaşık makinesini boşaltmam, (su bitmiş ya) su söylemem, ebebek kargosunu aşağıdaki posta odasından(kargocu geldiğinde günlük gezentideydik kaçırdık) almam gerekiyor. Ben bunları yapar mıyım? Bence yaparım!

Sonuç:
yemek ısıtma, yeme - TAMAM
banyo hazırlık, yıkama, masaj, yağ- TAMAM
pompa - TAMAM
kargo- TAMAM
su- sucuya helal olsun! Akşam 7 de getirdi suyumu. Loğusayken telefonda adamcağıza su geç geldi diye ağlayarak bağırmamdan sonra pek sohbetteyiz kendisiyle:) TAMAM
bulaşık makinesi - halen temizler içinde :(
dolayısıyla lavabo ve fayans kirli dolu :(

Ben tok ve temizim, Murat tok ve temiz, varsın mutfak pis olsun :) Bu iki gün şimdilik çoooook yorucu olsa da halen hayattayız. Bakalım önümüzdeki günlerde neler olacak :)

Mart 15, 2015

Slingden Kanguruya Geçiş

Sling Wrap'le yaşadığım aşkı defalarca burada da bahsettim. Murat doğduğundan beri benim hayat standartlarımı yükselten bir gereç oldu. Hem Murat'ın hem benim uyku ve yemek düzenimizi kurabilmemizi sağladığı gibi; ilk aylarda bebeğin ihtiyacı olduğu anne kokusunu ve güven duygusunu da bu şekilde sağlamış olduk.

Hem Murat mutlu oldu hem ben kısacası. Yalnız Murat'ın 5 aylık olduğu şu günlerde artık fark ediyorum ki wrap'in yetersiz kaldığı bazı durumlar söz konusu olmaya başladı. Öncelikle Göksel wrap'i bağlayamıyor:) Bir türlü öğrenemedi , öğrenmek istemedi. Ama "bebek giyme" heveslisi bir baba. Dolayısıyla onun şanına (!) yakışır bir taşıyıcı bulmam gerekti. Zira sling wrap'in 5 metre oluşu, bizlerin bellerimize 3 defa 4 defa dolasak dahi artık kalması, Göksel'i ne onun sağlamlığına (Ya o düğüm açılır gibi sanki Esra, bir defa daha düğüm at!), ne de rahatlığına (Murat nefes alabiliyor mu orda rahat? E ağzı gözükmüyor. Bak bak, kenarını kemiriyor Esra! Yıkadık mı biz bunu aldığımızda?) yeteri kadar inandıramadı. Daha "oturaklı" bir taşıyıcı almalıydık.

Dolayısıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da olay şuna geldi: "Esra sen bir bak bakalım; doğrusu nedir? Nerden nasıl bir şey almalı? Sonra konuşalım karar verelim". Ben geneli tarar kaba araştırmayı yapar, seçenekleri eler ve Göksel için rafine bir seçenek tepsisi hazırlarım; paşamla sonra o daraltılmış listeden uygunu seçeriz. Bizim genel olarak aileyle alakalı her türlü seçim süzgecimiz bu şekilde işle. Ben kevgir, göksel tülbent görevi görür :)

 Aradım taradım, sonunda Türkiye'de alınabilecek iki seçeneğe eledim Ergobaby'nin klasik modellerinden biri ya da Boba 4G. Ergobaby eski bir marka. Ama nedense geçenlerde çıkarttıkları 360 ile yarattıkları reputasyonu biraz zedelemişler; şaşırdım. 360 modeli normal modellerden farkı bebeğin yüzü dışarı dönük olarak da taşınabilir olması.

Ama bebek taşımaya başlarken ilk söylenenlerden biri bebeğin yüzünün dışa dönük olarak taşınmasının tavsiye edilmiyor oluşu. Sebeplerini tuniko.com'da detaylarıyla okumak isteyebilirsiniz ama kısaca bebeğin aşırı uyarılmasını ve omurgasının doğal C şekline aykırı bir pozisyon olmasını söyleyebilirim. Yani bebeği önde, arkada ya da yanda nerde taşırsak taşıyalım hep kendimize dönük taşıyoruz. O zaman da 360'ın çok da bir anlamı kalmıyor. Çünkü Ergobaby klasikler zaten geri kalan fonksiyonları açısından 360 dan farksız.

Boba ise hem tasarım hem kullanılan materyal hem hafiflik hem de taşıma kolaylığı açısından, bence çok iyi bir taşıyıcı. Satın almasam da kullanma şansım oldu ve son derece memnun kaldım.

Çok arada kaldık Göksel'le Ergobaby mi Boba 4G mi derken bir şekilde 2 gün içinde evimizde kendimizi Ergobaby Chai Mandala Organik Taşıyıcı ile bulduk :) Tek pastel bir renk istiyordum, tam ona göre bir taşıyıcı bulduk :)

Tam da istediğimiz gibi hem benim he de Göksel'in rahatlıkla kullanabileceği bir taşıyıcı sahibi olduk. Aklım Boba 4G'lerde çooook kalsa da bunu da çok beğendim :) Ama bu gidişle evimizde taşıyıcı merdiven altı satış tesisi yapabilecek bir potansiyel gördüm kendimde.

Millet oğluna papyon, kızına tütü alır biz taşıyıcı alıyoruz arkadaş:)

Bu da çiçeği burnunda bebek giyen baba. Kameralara poz vermek istemeyip depar atsa da kendisini uzaklaşırken yakalayabildik.


Mart 11, 2015

Annesin Sen Anne Kal!

Ben daha 30 yaşında bir insanım. Kız kardeşim, evladım, eşim, anneyim, arkadaşım.. vs.

E bu kadar mı? Bunlar benim dışımdaki insanlarla olan ilişkilerimin tanımladığı etiketler.

Ben bunlardan ibaret değilim tabii ki. Ya da ben öyle olduğumu düşünmek istemem.

Mesela başlangıç seviyesinde gitar çalarım. Hamile kalmadan evvel ders alıyordum; dün çıkarttım bir oktav notalara bastım çok hoşuma gitti. Murat'ın da gitti tabi:)

Ondan sonra sıkı bir dizi film izleyicisiy(d)im. Göksel isyanlarda. Artık hiç film izleyemiyoruz benim yüzümden diye. O kadar uzun boş vakit bulup da bir oturuşta film izleyemiyoruz ki canım! Bölük pörçük de sevmiyorum.

Aradan 3 saat geçiyor bir açıyoruz;
 "Bu kimdi şimdi? Kocası mıydı, sevgilisi mi? Ay bunlar şimdi ne CIA mi ben anlamadım? Biz bu filmi mi izliyorduk ya ben bu kadını hiç hatırlamıyorum (çünkü ilk sahnesi!)" gibi anlar yaşıyorum. Haliyle Göksel'e de gına geliyor. Açıyoruz sonra 2. sınıf aksiyon diziler. Yarabbi hayatımda bu kadar kötü diziler izlememiştim. İsim koyduk onlara. İzlerken dedim "OOooo! this is some quality TV" (Çok kaliteli bir şov) , oradan kaldı "quality TV". Göksel artık sorarken normal film mi açayım yoksa quality TV mi? diye soruyor. O dizilerin de faydası çok ama; günahlarını almayayım. Böyle boş boş ekrana bakıp gözler açık uyku modunda vakit geçirmek isterseniz işte aradığınız bunlar! Şimdi isim vermek istemiyorum ( zaten hatırlamıyorum) ama illa soran olursa yorumlara yazarım bakıp isimlerine.

Kendi çapında rüzgar sörfü yapmaya çalışan birisiyim. Her yaz gideriz, 3-5 gün debelene debelene vakit geçiririz board üstünde. Tatillerimiz nedense böyle kas ağrısıyla, çürükle, yarayla, bereyle geçiyor hep bizim. Yazın sörften, kışın kayaktan dönünce 3 hafta da kendimize gelebiliyoruz. Evet çok dingin geçiyor adı üstünde "tatil"lerimiz. Artık Murat'la aynı performansı gösterebilecek miyiz yoksa 10 numara 5 yıldız her şey dahil tatil köyüne gidip "Canım ben şöyle bir 5 gün uyuyacağım, beni Pazar günü uyandırırsınız" deyip havuz başında şezlongda uyuya kalan tiplerden mi olacağız? merak ediyorum.

Şimdi bir şey daha yazacağım ama gülmeyin. Müzik. Ben müzik dinlemekten zevk alan, bakkala bile kulağında kulaklıkla giden, metroda dinlediği şarkıyı mırıldana mırıldana gittiği için yanındaki teyzelerden dirsek yiyen birisiydim. "He şimdi bu da özellik mi kız? Herkes müzik dinler! Sen de! Hıh! Gülünç olma" diyebilirsiniz. Demeyin. O müzikleri dinleyemiyorsunuz canım bazen. Bazen müzik açılacağı zaman baby joy gibi radyo bebek gibi uygulamalar açılıyor ve sabahtan akşama kadar zibidi çocukların ya da kadife(!) sesli sanatçıların mırıııl mırrııııl söylediği bebek şarkıları dinleniyor sadece. İyi, hoş, güzel, iyi ki var bunlar da, bazen insanın içi şişiyor. Ruhunu hep böyle bebek maması kıvamında müzikle beslersen bir noktada ruh yok isyan ediyor "Nerede benim rock'ım? Nerede benim jazz'ım blues'um? diye tepiniyor derinin içinde. Arabada dinleyebiliyorum ancak kendi istediklerimi. İlkin sevinmiştik Göksel'le. "Vay anasını! Tam anasının babasının oğlu! Adam Faith No More'la, Iron Maiden'la, Beastie Boys'la uykuya daldı. Helal!" deyip göğsümüzü kabartmıştık; OYS'de derece yapmış oğlumuz için televizyona röportaj veriri gibi. Kısa zaman geçtiğinde anladık ki Murat o kadar da seçici değil. Arabada hemen hemen ne çıksa uyuyor. Bir anda kaydırma yaparak şansa derece yapmış bir öğrenci oluverdi adam Rihanna'yla uyuyunca. Biz de baştan esir olmayalım arabada da bebek müziklerine alışsın kerata bizim kanallara dedik ve o yolda devam ediyoruz. Umarım diğer her büyük konuşmamızda yaptığımız gibi bunda da tükürdüğümüzü yalamayız :)

İyi kötü okur-yazarlığım vardır. Geçmiş zamanda bırakmadığım, sıkı sıkı tutunup Murat'la şimdime taşıdığım yegane bileziğim herhalde. Halen (çoooooook yavaşlasam da) okurum ve bu blog sayesinde de yazarım.

Adında anne var diye bloğun, annelik üzerine yazıların da olması, ileride de sadece annelik üzerine yazacağım anlamına gelmesin yalnız okuyucum. Her şeye bulaşma hakkım saklı tutarım; zira günü gelir dolarım taşarım kusarım buralara;  bu da nereden çıktı demeyin bana.

Zaten yine bir kaşıntı tuttu beni; bir değişiklik şart gibi gibi. Saçlara dokunamıyorum malum, boyatmıyorum bile. E kıyafet desen alamıyorum bu halde; kabinler bana dar geliyor (baya dar, ben kocamanın onlar dar), demek ki burayla oynayacağım :)  Birkaç adım attım; hadi bakalım hayırlısı kısa zamanda görürsünüz sizler de zaten. Ya burada ya facebookta ya twitterda.

Neyse, Yine sarmaşık gibi dolandım durdum sayfada da gelemedim kıssadan hisseme. Dünya emekçi kadınlar gününü de geçirdiğimiz haftada beni alan düşüncelerdi bunlar halbuki, geç kaldım yazmaya.

Diyeceğim şudur ki; Anne olmak kutsal, ulvi, abidik gubidik, büyülü, flu böyle şok şukela bir şey değil. Anne olmak isteyen her kadın anne olur (lütfen doğurmakla anne olmayı karıştırmayın), istemeyen olmaz. Anne olmak yutan eleman değildir; anne olunca bütün sıfatlar sıfırlanmaz. Kadın başka şeyler oldukça daha iyi anne olur, iyi eş olur, iyi insan olur. O yüzden anneysen anne kalma sayın okuyucu; başka bir şeyler daha ol. Arkadaş ol, eş ol, gezenti ol, ne istersen ol. Son tahlilde, bir şeyler daha olmayı iste sevgili anne ki, arada anneliği askıya as ki, özle onu; koşa koşa git al askıdan geçir üzerine zamanı geldiğinde kokla yakasını "hımmm... ohh.. mis gibi. Çok özlemişim" diyebilesin.


Mart 07, 2015

Çorba Yer Gibi Severim

Bir maruzatım var. "Çok yoruldum, ah bu hayat beni bitirdi. Aman bu çocuk çok fena ya hiç durmuyor" gibi bir isyanım yok; yanlış anlaşılmasın. Benim isyanım başka bir "Bu çocuk hiç durmuyor" vakası. Ya bu çocuk gerçekten hiç durmuyor. Basıyorum orasına burasına, tak tuk deniyorum bakıyorum pause tuşu var mıdır  çocuğun diye ama bulamıyorum. Adam durmadan büyüyor, değişiyor. Ya 1 saniyesine doyamadan hoop 3 ünü 5 ini kaçırıyorum. Hay bin kunduz! Dur dur gülüşünü yakalayacağım derken hooop adam uyumuş. Uyurken yanaktan akan salyayı yakalayayım derken hooop adam uyanmış emziriyorum.

Hamile kalmadan hep bu tip konuşmalar yapan annelere uyuz olurdum. "Pfff... Yani iyi tamam sevimli biraz da yani neymiş arkadaş bu aşk bu sevda? Ayrıl da gel bir kere de!". 'Of Dilayylalaylaa inanmazsınız bugün tam 3 parmağını ağzına soktu yaa.. Daha dün sadece 2 tane sığıyordu. İnanılır gibi değil! Büyüyorlar valla çok hızlı!' diyen insanlardan müsaade isteyip kapının önünde bir sigara içmek için hızlı adımlarda karda, soğukta masadan uzaklaşırken; bugün kendimi şöyle yakaladım;

Ben: Gökseeeel, Gökseeeel bir bak yaa bir baksana. Ay kaçırıyorsun ama

Göksel o sırada bilgisayarda oyun oynuyor ve çok önemli kritik olaylar dönüyor sanırım o an oyunda.

Göksel: Efendim canım, ne oldu? ( Bu sırada henüz gözlerini ekrandan ayırmış değil. Bana alışkın olduğu için önce bir durum nedir onu öğreneyim diyor akıllı. Boş yere oyunda ölmekten yoruldu tabii adam.)

Ben: Ay sırt üstünden karın üstüne ilk defa dönecek sanırsam birazdan. Ayy ay ay bak şimdi. Yok bana bakıyor... Heh bak bak bak şimdi bak! Ay yine bana bakıyor. Sanırım ben bak bak bak diye bağırdığım için durup bana bakıyor. Ama valla dönecekti şimdi durdu ya.

Göksel ben her bak bak bak dediğimde kalkıp bakıyor ve Murat'ın eli ağzında bana baktığını ve dönmediğini görüyor ve tahmin ettiğiniz gibi ne Murat'ın dönmesini görebiliyor ne de oyunda galibiyeti:)



 Göksel: Heeyy şeytan çekici seni yaa! Nasıl sevimli adam, maşallah.

(Bunun ne demek olduğunu dün öğrendim. Efenim ben şeytanı bile çeker yani o kadar çekici ki şeytanın bile aklını alır anlamında kullanıyor sanıyordum (Bazen MR çektirip beynime bakasım geliyor nere işler ters gitmiş diye), meğerse şeytanın çekici anlamında kullanılırmış. Yani şeytanın çekici gibi her yeri dağıtan toz duman eden manasında. Ev 7/24 toz duman olduğu için Murat'ı olağan şüpheli bellemiş belli ki Göksel. Yazık sebil daha 1 yaşına gelmeden günah keçisi oldu yavrum ! :)

Ben tabi bu sırada yaklaşık 3-4 dakikalık Murat'ın neredeyse döndüğü ama sonra benim cırtlak sesime dönüp duruşunu ve beni izlemesini içeren bir video çekmiştim bile!

Ya buraya yazarken utanıyorum. Skandal! Sen böyle mi olacaktın Esra? Vah vah.. Titre ve kendine gel kadın!

Neyse dursun burada ki, arada aç aç oku; kendine gel. Yoksa sen böyle kimse laf etmez diye diye iyice her gün ufak ufak karanlık tarafa kayacaksın. Bir gün gelecek bir bakacaksın Murat olmuş sana Murikolokkoo ve telefonundaki 385767392 fotoğrafı her gün bütün eşe dosta saatlerce gönder gönder bitiremiyorsun.

İşte hep "lise bitti üniversite, hadi bitti yüksek lisans, hadi evlendin şimdi çocuk" gazı yüzünden oluyor bu. Fark etmeden insanın etinden gözeneklerinden içeri sızıveriyor kelimeler, kendi düşüncen oluyor, halin oluyor tavrın oluyor. 

E iyi güzel işte, Murat da büyüyor. Bir şekilde iyi kötü yuvarlanıp gidiyoruz. Peki şimdi ne yapmalı?
Sürekli "ilerici" mi olmalı hayat? Biz biraz sakin olsak daha iyi olur sanki. Hep ileri gitmese hayat, ara sırsa durağanlık da iyi gelir.

Daha dumanı bile tüterken anlarının hemen fotoğrafını bastırıp duvara kaldırmasak, tozlanmasına mahkum etmesek? Biraz daha kalsak o anda.

Murat da kalsa bizle. Benim zamanım yavaşladı da O Mika Hakkinen gibi, viraja bile gazla giriyor (90'ların sonunda 2000'lerin başında F1'i keyifli kılan adam, Schumacher'in canının sıkılmasını engelleyen rakip. Ne güzeldi Schumacher&Barrichello vs. Hakkinen&Coulthard günleri ...hey gidi. Ve evet iyi bir F1 izleyicisiydim)

O yüzdendir ki diyeceğim, ben hala Murat'ın orasına burasına basıyorum ki belki bir pause tuşu bulurum diye. Biraz Murat'ın tadına varırım. Küçükken ben çorba içmezdim; yerdim. Ekmeğimi parça parça yapıp içine atardım da suyunu çekmesini beklerdim sonra yemek gibi çatalla yerdim çorbaları. Murat'a da ekmek kırsam da çorba "yer gibi" çatalla yesem? Banmak yetmez çünkü.


Mart 04, 2015

Anne Sütünde 3.-4. Ay Gibi Görülen Azalma Olur mu?

Bu aralar nedense beni de bir telaş bastı bu Murat Bey'imizin biberon almayışından dolayı. Artık git gide daha fazla süt ihtiyacı oluyor Murat'ın. Bir kaç ay sonra ek gıdaya başlayacağız ama şimdilik sadece anne sütüyle yola devam ettiğimiz için bu tedirginliğim.

Geceleri aylardır uyanıp sağdığım dolaptaki sütlere de güvenemiyorum, sağ olsun kuzumun hiiiç biberon almaya niyeti yok. Neyse ki boşa gitmiyorlar ( bkz. Süt Annesi oldum vol.1 & vol.2 )

Bu geceleri kalkıp uykudan feragat edip sağmaya çalışmalar aslında biraz da 2. ay civarı ben de başladı. Daha doğrusu o aralar tutuştum diyebiliriz. Bu arada bu göğüs pompaları hakkında da yeri gelmişken 1 - 2 kelam laf etmek isterim. Phillips Avent var bende elektrikli. Şuana kadar fena değildi ama verim çok alamamaya başladım. Yani sağma bittikten sonra elle devam edince daha baya geliyor. Demek ki meme yapısıyla doğrudan alakalı alınması gereken pompa. Bu yüzden gaza gelmeyin sevgili hamileler be daha 30. haftadan pompa almayın. Gidin kiralayın deneyin ve size en uygununu seçin. Mesela ben şuanda gidip yeni pompa alacağım maalesef. Çünkü hem gecenin bir yarısı uykudan çalıp 20 dakika oturup hem de sonrasında hala boşalmamış memelerle uykuya dönmek istemiyorum.


Neyse dönenim konumuza. Ocak ayı sıralarında okuyan bilir babam gibi sevdiğim eniştemi kaybetmenin acısından mıdır yoksa o dalgınlıkla su içmeyi mi azalttım bilemiyorum ama sanki sütümde bir azalma hissettim. Nasıl mı hissettim? Baya baya boynumu aşağı çeken kuvvette azalma oldu da oradan! Sanki yer çekiminde bir hafifleme oldu;  bir yerden havalanarak yürüme modu, eskisi gibi, daha dik yürüyebilme yetisi kazandım:)

(Yani okuyan da zannedecek ben Nadide Sultan gibi geziyordum ilk zamanlar :) Yok tam olarak öyle değil. Ama doluluktan ağrı yapardı çok; o bir gerçek)

Ben de geceleri Murat uyurken onu emzirdikten sonra yatmadan evvel sağmaya başladım. Öyle öyle 3 -5 hem sütler birikti hem de gerçekten de sütte bir artış oldu. Zaten doktor kontrolünde de kilo alımı gördük. Ama ben hala o eski doluluğu hissedemiyordum. Sardı beni bir telaş.

 Acaba bu çocuğu sık emziriyorum da ondan mı kilo alabiliyor?

Şimdi artık 3 aylığı geçti. Emzirme aralıklarını açınca aç kalacak mı bu çocuk?

Hatta bir gece sağmadım, bakayım dedim sabaha yine taş gibi olacak mı. "Fıssss nerdeeee! Yine dolmamış! AAA! E niye böyle oldu ki?" diye ipimi bağladığım sabitimden koparmış gibi bir oraya bir buraya dolanıp cevap ararken, öğrendim ki bu normalmiş.

Ohhh... Dünya varmış! ( Ay amma telaş yapıyorsun Esra ya! Normal olmasa ne olur? Denersin emzirme kampı, ten tene temas bol bol. Olmadı verirsin destek için formül mama. Nedir yani?!)

Normal olan neymiş peki? Benim gibi çaresizce internette dolanıp ne yapsam ne yapsam diye gezinin bir leyla anne daha olursa okusun rahatlasın.

Vücut makine gibiymiş efendim. İlk 3 ayda bebeğin emzirilme düzenin göre memeler bildiğiniz bebeğin emme sıklıklarına göre bir ayar yaparmış 3. aydan sonra ve memeler eskisi kadar dolu dolu olmazmış bundan dolayı. Ama yine de bebeğe ihtiyacı kadar süt üretirmiş, heyecana gerek yokmuş. İlk aylarda bir memeden emzirirken öbüründen süt gelmesi gibi nahoş durumlar bu düzenleme sonucu ortadan kalkıyormuş ve zırt pırt üst baş değiştirmek zorunda kalmıyormuş çilekeş analar:)

Bunu öğrendiğim de bir rahatlamayla gelen "Vay anasını batılı yapıyor yahu!" dercesine şaşırdım kaldım insan vücudunun bu maharetlerine. Yaratıcı güç nasıl bir şeyse batılı medeniyetlerden bile ileri! :)

Kaynak neresi derseniz, benim için emzirme konusunda çooook büyük dayanak olan Bebek Yapım Bakım Onarım bloğu tabii ki. Hamileler şimdiden bir girsin karıştırmaya başlasın. Akıllarının bir köşesine yerleşsin oradaki bilgiler ki sonradan tansiyon yapmasınlar kendilerine gereksiz benim gibi.

Böylelikle yine bir "ben ettim sen etme cağnım hamile, bir laf dinle" adlı yazımızı daha sonlandırdık. Hepinize iyi akşamlar efem:)

Mart 01, 2015

Annezen'de Bebek Yogası

Hamileliğimin çok sakin, huzurlu ve sağlıkla geçmesinin etkenlerinden bir tanesi Annezen Yoga Stüdyosu ve hocam Ayça Yılmaz Gülseven'di. Yazın boğucu sıcakları hariç her hafta  ya da 2 kez mutlaka koşarak gittiğim bir Stüdyo'ydu Annezen.

Kalamış'ın sakinliği ve yeşili içinde bahçenin kapısından girdiğin anda başlayan bir yumuşama olurdu bedenimde. Bahçede apartman sakinlerinin sevgiyle büyüttükleri yavru kediler karşılar beni ve peşimden ayrılmadan kapıya kadar eşlik ederler. Tabii ki, kapıdan benimle içeri fırlayıp hemen giriş katında bulunun Annezen'e benden önce dalıvermeye çalışırlardı:)

Sonra Ayça beni kapıda karşılar ve dersten önce oradaki diğer arkadaşlarla mutlaka kısa bir sohbet ederiz. Yogaya geçtiğimizde ise gerçekten kanımın daha hızlı aktığını, aldığım her nefesin daha da fazla hücreye hayat verdiğini hissederdim. Gerçekten her nefesi hissederdim.

Ben hamile yogasına başlamadan evvel, burada daha önce de bahsettiğim yoga hocası arkadaşım Yelina'yla konuştuğumuzda, bana yogaya mutlak suretle başlamamı tavsiye etmişti. Ben de saf gibi  hamile yogasının (adı üstünde hamileler için olduğunu bildiğim için) tamamen nefes alıp vermekle, 3-5 esneme gevşeme hareketiyle ve bir kaç pozdan ibaret olduğunu varsaymıştım.

Ay ne kadar yorabilirler ki hamile insanı? Kendini zor taşıyor bir yerden sonra bu kadınlar, demek ki zorlayıcı değil gevşetici rahatlatıcı pozlar olmalı.

Heeee canım hee. Bu hayatımın sabiti ya. Hayatımda her şey değişir bu saf şuursuzluk değişmez; benim canım sabitim.

Her yoga dersinden sonra Ayça dersin nasıl geçtiğini sorduğunda söylediğim gibi, "Kan, ter ve gözyaşı içinde!" geçiyordu dersler :) Şaka bir yana, evet, çok çok fazla terlerdim ama her ders çıkışında bir o kadar da rahatlamış hissederdim. Sanki döktüğüm her ter damlasıyla kaslarımda etimde biriken sıkıntıyı ağrıyı da atıyordum vücuttan. Öyle bir meretti bu yoga!

 Ondandır ki, sabah kalktığımda başımda ağrı varsa Göksel bana "Bugün gitme istersen" dediğinde "Esas bugün gitsem iyi olur" derdim. Ve dersin ilk 10 dakikasında yaptığımız meditasyon sonrasında ağrıdan eser kalmazdı.

Bana sabahlara kadar nefesin öneminden bahsederlerdi önceden de kulak arkası yapar, "hee ya hee" der geçerdim. Ama nefesin farkına varabildiğinde onun gücünü de anlamaya başlayabiliyorsun.  Annezen'in sitesinde şöyle der mesela hamile yogası için ;

"Yogada asana (poz) ve nefes bir bütün. Hareketler nefesle birlikte akıyor. Hamilelik döneminde öğrenilen ‘yoga nefesi’ ve nefes teknikleri doğru nefes alımını sağlıyor; hamilelikle birlikte artan oksijen ihtiyacını karşılıyor; beden ve zihnin dengelenmesine böylece endişelerin yatışmasına yardımcı oluyor"

İşte böyle sihirli bir yer Annezen ! O yüzdendir ki son haftama kadar gittim ve 39. haftam da bile kan ter içinde yoga yapıyordum.
Murat doğduktan sonra çok niyetlendim ama bir türlü kısmet olmadı anne-bebek yogasına gitmek. Ta ki bu perşembeye kadar. Geçtiğimiz perşembe günü aylar sonra tekrar Annezen'deydim. Yine Murat'laydık; yine Ayça bizi kapıda karşıladı:) Hatta Murat sesini tanımış bile olabilir ( ki Ayça'ya göre bazen tanıyorlardı) çünkü çok sakindi ve sorgulamadı Ayça'nın onu kucaklayışını:) Murat'la anne karnında yoga yaptığı arkadaşı da oradaydı,  aylık olmuştu o da:)

Çok mutlu, çok huzurlu ve çok doyurucu bir saat geçirdik orda. Murat'ın  bütün vücudunun çalıştırdık, sakinleştirdik, ve en güzeli belki de beraber şavasana'da yatarken emzirmek oldu. Hamile iken şavanasa pozunda bir elim karnımda bir elim kalbimde olurdum; "huzur bu" derdim. Yok yok, huzur o değilmiş; buymuş:) Artık her perşembe huzuru bir kez daha şavasana'da yakalamaya Annezen'de olacağız Murat'la.

Henüz bebeği emeklemeye başlamamış bütün anneleri davet ediyorum buradan. Mutlaka bebeğinizle yoga yapın!