Emziren Anne: Murat'la tanışmamızın 1.yıldönümü

Şubat 15, 2015

Murat'la tanışmamızın 1.yıldönümü

Geçtiğimiz perşembe günü Murat'la tanışalı tam 1 sene oldu. Geçen sene 12 Şubat perşembe günü çok yakın 2 arkadaşımla görüşmek üzere Kadıköy'deydim. Hava soğuk ama kuruydu. Göksel iş için Ankara'daydı, ertesi gün gelecekti. Ben de Önce Yelina (Coğanam) la buluşmak için Moda'ya yürüdüm.

Çok sevdiğim bir yürüyüş yoludur orası. Pazarın içinden geçerim hep. Önce baharat, sonra et, sonra balık, sonra taze sebze kokusu çekerim içime. Sonra bir süre nefesimi tutarım çünkü illa ki her seferinde önümden leş gibi duman salan bir motor geçer.

Sonra en son ne zaman sigara yaktığımı hatırlamaya çalışırım. Ne zamandı? Kahve içerken. E baya olmuş. Neyse yürürken içmeyeyim derim, oturunca yakarım.

Moda'da Coğanam'la buluştuk. Polka'da sebze çorbası içtik, sonra çay. O yoga dersini vermiş çıkmıştı, ben aşağıda SAT öğrencimden ayrılmıştım yeni. Askerdeki sevgilisinden (şimdi nişanlılar :) ), bizim kayak gezisinden, ondan bundan lafladık. Sonra dedi ki "ben çok tatlı 2 arkadaşımla görüşeceğim sen de gel". Gittik Belfast'a oturduk, Guinness söyledim 1 tane. Önceden hiç ısmarlamazdım. Londra'da da stout bira denemiştim, alışmamış damakta durmamıştı siyah bira. Bu sefer içeyim dedim.

Ohhhh dedim ilk yudumda. Ben ne yapmışım senelerdir de içmemişim. Çok lezzetli biraymış; bundan sonra hep Guinness 'çiyim arkadaş dedim:) Nerden bilecektim o ilk ve son Guinness'imdi:) O günden sonra ilk ağzıma aldığım alkol yılbaşında içtiğim 4 yudum biraydı. Onun da devamını içemedim vicdanım sızladı:)

Oturduk permakültür'den, İstanbul'dan kaçış yollarından, evlilikten, işten güçten sohbet ederken saat 4 oldu ve ben diğer arkadaşla buluşmak üzere Moda Caddesi'nden Moda'ya doğru yürümeye koyuldum. Bu sefer de Pelin'le buluşup, akşam yemeği yemek üzere pizzacıya girdik. Bana 4 aylık hamile olduğunun haberini verdi. Çok sevindim, kutladık, sarıldık :) Sigara dumanından kaçmaya çalıştı, soda içti su içti garibim midesi çok iyi değildi hala.

Bizi sordu, dedim "Ocak ayı itibariyle tükkanı açtık Pelincim, bakalım, beklemedeyiz:)". Hatta reglimde 3-4 gün gecikmiş, nasıl söyleniyorum ben de. O da dedi, "Acaba?!!" .

 "Yok dedim canım benim, öyle bir şey değil; belli olacağım da işte bugün yarın. Yoksa hissederim ben. Hem zaten daha çok erken. İlacı yeni bıraktım"

Nasıl da samimiyim. Hiiiiiiç ihtimal vermiyorum ya! Aklımın kör köşesinden geçmiyor. Herhâlde akıl tutulması yaşıyorum orda. Ya sen nerden bileceksin şaşkın kız. Sanki 346534. hamileliğin :)  

Yemekten sonra kahvemi de içtim ohhh miss gibi, eve döndüm. Ama aklıma saldı bir kurt. Bütün yol boyu kendi kendime dır dır yaptım.

"Olabilir mi ya?"
"Yok ya , yuh. Sakin ol bir Esra ya, hemen gaza gelme"
"Ya ne olacak bir bakayım eve gidince."
"Durduk yere caaanım günü bozacaksın, moralini dağıtacaksın ama sen bilirsin"

Tabii eve girer girmez, bütün o biralar, kahveler bir yerden çıkacağı için, fırsatta istifade dolapta istiflediğim hamilelik testlerinden bir taneyi aldım ve uyguladım. Öyle ömrümün en uzun 3 dakikası filan değildi. Pek ihtimal vermiyordum çünkü.

Gittim mutfağa su içtim, kahve içecektim; onun suyunu koydum ısıtıcıya geri geldim baktım.
 
Bir daha baktım.

Prospektüsü çöpten çıkardım okudum sonra bir daha baktım.

Prospektüsü bir daha okudum. Sonra dolabı açtım ve 3 tane daha test aldım.

Bir sorun vardı ama; çişim yok! Mutfağa gidip yaklaşık 1.5 litre suyu tek seferde içtim. Bir taraftan da böbreklerim patlayacak diye düşünüyorum:) Yarım saat içinde o 3 testi de uygulayabildim. 1'inde daha belirgin pozitif, 1'inde silik pozitif, 1'inde ise neredeyse hiç gözükmeyen çok silik bir pozitif çıktı. Ay ay ay ay...

Güneş patladı, dünya bir ateş bulutu halinde döne döne soğumaya başladı..... Beynim reset attı kendine ve evren baştan başladı ben de:) Çok sevindim, sonra çok kısa bir an üzüldüm, aklıma bir şeyler geldi -ki ondan Yazdığım En Zor Yazı Olacak adlı yazımda bahsettim. Sonra çok sini oldum Göksel evde yok diye. Kendime de kızdım ne diye o evde yokken yaptım ki bunu ben. Şimdi dut gibi kendi kendine sarıl öp koklaş, hadi bakalım salak! Hemen en belirgin pozitifleri gösteren testlerin fotoğrafını çekip göksele gönderdim ve keyifle ondan gelecek çağrıyı beklemeye başladım. Ne desem acaba? Ay telefonu nasıl açsam? derken telefon çalmıyor. E biliyorum otel odasında televizyon izliyorum dedi 20 dakika önce. Püfffff.... bakmıyor bu çocuk telefonuna hiç yaaa... Bekle bekleee dakikalar gün gibi. Dayanamadım aradım. "Şu telefonuna baksana be adam" dedim. Ne oldu ki diyene kadar kapattım telefonu. Ay akılsız kızım! Açmışsın telefonu işte. Söylesene orda. Yoooook sürpriz yapacak illa ki. Sonra beklediğim telefon geldi. Hayatımın sayılı telefon konuşmalarından biridir, hiç unutmadığım.

Telefonu kapadıktan sonra ayna karşısına geçip konuşmaya başladım Murat'la, daha adı bile yokken, Murat bile değilken. Dakikalarca orda güle ağlaya (gerçekten bu lafı hiç bu kadar gerçek manada kullanmamıştım) orda konuştum. Hayatımın nasıl bir daha asla eskisi gibi olamayacağını tekrarlıyordum kendime. Çok da bilmiyormuşum ne demek olduğunu bu cümlenin. 1 sene sonra dönüp baktığımda 1 değil 10 yaş küçük gözüktün gözüme Esra; çok safmışsın, çok küçükmüşsün kız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siz ne dersiniz?