Emziren Anne: Gözle görmez, kulak duymaz, kalbin sesi kısılır

Şubat 10, 2015

Gözle görmez, kulak duymaz, kalbin sesi kısılır

Ben bu blogu yazmaya başladığımda bir sözüm vardı kendime. Dürüst yazacağım demiştim; ilk planım ilerde Murat'ın okuyacağı günlük olarak tutmaktı ve insanın oğluna samimi olmaması düşünülemezdi. 

Sonra iş değişti biraz büyüdü ama samimiyetten ödün vermedim. Hissettiğim gibi gördüğüm gibi duyduğum gibi yazdım. Bugün de öyle yazmak boynumun borcu.

Bugün şuursuz baba sendromuna değinmek istiyorum. Efenim bu babalar, sabah kalkar işe giderler akşam eve gelirler ya, heh işte o zaman zarfında evin askıda kaldığını ya da evdeki anneyle bebeğin sabahtan akşama kadar yatıp uyuduklarını sanarlar.

Benim sıkıntım şu: Biz işe dönmemiş, dönememiş ya da çalışmayan anneler, evde ne yapar ne yapmaz;onun hayatı nasıldır, insanlar tarafından niçin bilinmez. Hadi coşmayayım, insanlar demeyeyim, babalar niçin bilmez. Nasıl hülyalarda gezer koca kişisi.

Birbirini sevmişsin evlenmişsin de, çocuk yapınca hoooop şuur kaybı;) "pardon siz kimdiniz? Tanışabilir miyiz? Ay yanlız şu küçük kaka kokan kişiyi rica edeceğim içeriye götürün. Zira sizin gibi bir kadının bütün albenisini yok ediyor."

Şaka yapıyorum ama sanırım nerdeyse her bebekli evde şu diyalog yaşanmıştır. 

 Koca: "Ya bütün gün işteydim, belim koptu, biraz dinleniyim Allahını seversen" , 
Kadın: "E ben de oturmadım, bütün gün çocukla uğraştım; durmadı ki hiç" 
Koca; " Uyumadı mı çocuk? Uyudu. O ara ne yaptın? Dinlenseydin işte. Yemek de yapmamışsın. Ne yiyeceğiz? Yine mi pizza? Yine mi lahmacun ya? Ben emzirme döneminde niye kilo verilmiyormuş anladım :) "

Bu sonu gelmeyen birbirini tamımayan iki kişinin diyalogudur. Yok, tanımıyorlar hiç. Evliler, ondan önce de senelerce görüştüler, tatillere çıktılar, beraber yaşadılar belki. Ama artık birbrilerini tanımıyorlar belli ki. Bambaşka evrendeler. Birbrilerini görüyorlar, duyuyorlar ama sanırım dokunamıyorlar birbirlerinin ruhuna bir süredir. 

Aldığım duyumlara göre bu sağırlık, şuursuzluk zamanla düzeliyor ve çocuk büyüdükçe anne baba da tekrar karı koca olabiliyorlarmış. Ancak kritik dönem de zaten bu ilk sene;) İlişkiyi kurtardın kurtardın yoksa asker arkadaşı gibi çıkarlar ilk senenin tozundan dumanından. Peki bu ilk senenin garabeti neden?

Bir sebebi doğumdan ağzı burnu yamulan kadın sendromu olabilir. Geriye dönüş kolay değil tabii. Ah o eski bilekler ayaklar saçlar, nerdee? "Vakit bulacağım da maniküre gideceğim deeee, oldu" diyen kadınlarız biz. Bir diğer ağırlaştırıc faktör emzirme olabilir. Zaten hiç doymama gibi bir durum söz konusu. Seveyim derken bebeğini yiyebilirsin, o derece bir dipsiz kuyu taze anne midesi. 

Bir başka sebep de bebeğin bakımının tamamen anneye kalması ve babanın dut gibi evde akşamları takılması olabilir (evet dut yazdım, çok kibarım çünkü, teveccühünüz efenim). Tek teselli aracı meme. Evet, anne son çare. Ama neden aynı zamanda ilk çare, yedek çare, alternatif çare o anne? Yok mu onun muadili? Babanın görevi böyle bir durumda anneye lojistik destekten ibaret mi kalıyor? Baba kendini iyi mi hissediyor ? "Oh. İşten geldim, bir de yemek yapıyorum. Hangi baba yapmış ki bunu! Benim gibisi zor bulunur canım, tabi ,aferin bana! Ne süper bir insanım ben. Ben bütün gün işte mahvoluyorum, bir de eve gelip yardım ediyorum. Daha ne yapayım!" mi diyor kendi kendine?

 Ne çirkin cümle yazdım şimdi. "Babanın görevi". Görev olsun diye mi yapılıyor babalık? Bir eksiği bir fazlası yok mudur? Ya da çok mu oluyor bu anneler yahu? Herşeyi de babalardan mı bekliyorlar? 

Bilemiyorum ki. Önce bir babaların baktığı yerden bakayım diyorum. Cık, yok. Sonra kendime bakıyorum. E ben de halen sokak çocuğu gibi dolanıyorum. Ve evet, bazen yemek yapamıyorum. Ama yaptığım zamanları düşünüyorum. E ben de hiç alkışlanmadım mutfakta yemek yaparken;)

 Malesef anne de baba da bütün gün mahvoluyor,  ve karşıdakinden daha fazla yorulduğunu iddia etmeyi bırakmadıkları sürece karşıdakini duyamamaya ve ruhlarına dokunamamaya devam edecekler. Anne de baba da çok yorulur; az uyur. Ama karşındakine Kendilerini anlatmaya çalışmak yerine onu anlamaya çalışarak işe başlayabiliriz belki.  İlk olarak da şu sorudan vazgeçebiliriz;

"E sen bütün gün ne yaptın ki? "

Anne de baba da bütün gün diğerinin ne yaptığını bilmemesi zaten durumun vehametini gösterir. İşe fikir edinerek başlayalım. Baba ne yapmış? Nasıl geçmiş günü? Anne yemek yiyebilmiş mi? Tuvalete gidebilmiş mi? 

Çünkü o zaman biri diğerinden beklentilerini oluştururken insaflı ve gerçekçi olabilir. İkisi de bir isteği olmayınca sukût-u hayale uğramaz ve der ki içinden "elinden gelmiyor yardım edemiyor belki ama gönlünden geliyor canımın;)" işte o zaman hiçbir şey böyle ağır gelip kumda kayanın yaptığı gibi iz bırakmazdı akıllarda, vıdı vıdı söyletmez. 

 O zaman söyletmeyelim eşleri;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siz ne dersiniz?